“Beni bırakıp gitme sevgilim,
Bugün bizim düğün günümüz
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Bekle, bekle…
Öğlen treni Frank Miller’i getiriyor,
Erkeksem eğer cesur olmalıyım
Ve bu katille yüzleşmeliyim,
Ya da bir korkak olarak yatarım, bir korkak olarak,
..Ya da mezarımda bir korkak olarak yatarım
Aşkı ve işi birbirine karıştırmak,
Sanırım güzel sarışınımı kaybediyorum,
Yaklaşan öğlen vakti, şu alkışlara bir bak
Hapishanede yemin etti, ya ben ya o diye
Ölümden korkmuyorum ama, terk edersen eğer, ben ne yaparım
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Evlendiğimizde bana söz vermiştin,
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Çok üzülmeme rağmen Frank Miller’i öldürmeden buradan ayrılamam,
Bekle, bekle…
1952 yapımı filmin ölümsüz şarkısının sözleri bu şekilde, sözlerini Ned Washington’un yazdığı unutulmaz “Do Not Forsake Me” şarkısının bestesini Dimitri Tiomkin yapmış, şarkıyı da Tex Ritter okumuştu. Bir müzikal film dışında kullanılıp, müzik oscarı alan ilk şarkıdır. Bu şarkıyı dinleyerek başlıyoruz filme. Türkçe’de “Tam Öğle Vakti” anlamına gelen High Noon” 7 dalda Oscar adayı olmuş, bunlardan “En İyi Aktör”, “En iyi müzik”, “En iyi Orijinal Şarkı” ve “En iyi Kurgu” olarak dördünü kazanmıştır.
New Mexico’nun küçük bir kasabası olan Hadleyville’in şerifi olan Will Kane (G.Cooper), nişanlısı Amy (G.Kelly) ile evlenip, şeriflik görevini bırakmak üzereyken, daha önceden yakalayıp hapse attırdığı Frank Miller’in affedildiğini ve öğle treniyle kasabaya geleceğini öğrenir. Amacının kendisinden intikam almak olduğu ortadadır. Herkes ona hemen karınla birlikte git derler. Kane kaçmayı kendine yediremez ve karısının karşı çıkmasına rağmen geri döner, tekrar yıldızını takar. Yardımcısı Harvey (L.Bridges) kendinden sonra onu önermediği ve yeni bir şerif geleceğinden Kane’le tartışır ve istifa eder. Kasaba halkı Kane’in yardım çağrısına kayıtsız kalır ve ona yardıma yanaşmaz. Karısı dahi onu bırakmış ve gelecek trenle kasabadan ayrılmak üzeredir. İstasyonda Miller’in gelmesini bekleyen üç adamıyla birlikte hesaplaşmak için Kane tamamen yapayalnız kalır. Tren gelir, Miller silahını kuşanır ve dört adam Kane’i öldürmek için kasabaya doğru ilerlerler.
Bir intikam öyküsü, düşünmeden öldüren, gözü dönmüş kişiler ve onların karşısında sayıca fazla olsada korkup evine kapanan ve görevi kendilerini korumak olanı yapayalnız bırakan kasaba halkı. Son derece etkileyici anlatım, çok iyi oyunculuklar… Tehlike karşısında yapayalnız kalan adamın korkusu ve tedirginliği, kasabalıların bencilliği, insani duyguların son derece güzel resmedilişi. Kaçmak, korkaklık, cesaret, erkeklik, ihanet, doğruluk,günah gibi tüm dünyada geçerli konular üzerine izleyene yığınla sorular üreten bir yerde onuda çok iyi içine çeken bir film. Tüm kasabanın kaç dediği, ama kendine ve eşine karşı korkak ve kaçak bir erkek olarak yaşamayacağını bilen adamın onur savaşı. “Ben Kane’den daha iyiyim, güçlüyüm, gencim” diyen Şerif yardımcısı Harvey’e, Helen Ramirez’in (K.Jurado) “Erkek olmak için geniş omuzlardan çok daha fazlası gerekir, Harvey” sözü dikkat çekiyor. Filmin sonunda ki kasabalının evinden çıkarak koşarak Kane’in çevresine gelmeleri insanı isyan ettiriyor. Adeta Kane’le birlikte atıyoruz rozeti onların ayakları dibine. Bu sahne daha sonrada pekçok filmde tekrarlandı, en hatırlananı Clint Eastwood’un 1970 yapımı “Dirty Harry” nin son sahnesindeki yıldızını fırlatıp attığı sahne de bu filme bir göndermedir. Film, 1989 da Amerika Kongre Kütüphanesi’nin Ulusal Film Arşivinde muhafaza edilmesine karar verilmiştir. Film, Senatör McCarthy’nin o dönem Amerika’da başlattığı komünist “cadı avı” karşısında ülkedeki çoğunluğun takındığı sessiz ve korkmuş, yılmış tavrın şekil almış, canlandırılmış halidir. Film, çevrildiği dönem pek ilgi görmediği gibi yankıda uyandırmamıştı. Daha sonraları bilhassa Avrupalı sinema eleştirmenlerince filme yapılan ve onu yücelten yorumlar filme olan ilgiyi arttırdı. Bugün film western türünün başyapıtlarından biri sayılmaktadır. Gary Cooper’in da film çevrimi esnasında mide ülseri olmasının filmdeki bitkin ve yıkık görüntüsünü daha gerçekçi yansıtmasını sağladığı da söylenmekte.
Filmin öelliklerinden biride süresidir. Film 85 dakikadır, filmdeki olaylarda bu süre içinde anlatılan olaylardır. Sabah 10;40 ta başlar, 12;05 te biter, 85 dakikada…
John Wayne’nin film için “Şimdiye kadar seyrettiğim en Amerikan karşıtı film” dediği söylenir. Bu filmin tam karşıtı olarak Howard Hawks’la birlikte “Rio Bravo”yu yapmıştır. O filmde Wayne, kasabalıdan değil yardım istemek, yardım etmek isteyenleri reddediyordu.
Gregory Peck’in de önce kendisine teklif edilen bu rolü geri çevirmesinin en büyük hatası olduğunu söylediği de bilinir.
Bu sinema tarihinin unutulmaz başyapıtı, pek çok yerde tekrar tekrar karşımıza geliyor, izliyoruz ve devamlı da izleyeceğiz. Hiç unutulmayacak, sinema ve insanlık varolduğu sürece. Filmi duyup ta henüz izlemeyen varmı? bilemiyorum, varsa kaçırmasın. Bu filmi izlemedim diyeni sinemaseverden saymıyorlar. Kaçırılmayacak filmlerden…
“Beni bırakıp gitme sevgilim,
Bugün bizim düğün günümüz
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Bekle, bekle…
Öğlen treni Frank Miller’i getiriyor,
Erkeksem eğer cesur olmalıyım
Ve bu katille yüzleşmeliyim,
Ya da bir korkak olarak yatarım, bir korkak olarak,
..Ya da mezarımda bir korkak olarak yatarım
Aşkı ve işi birbirine karıştırmak,
Sanırım güzel sarışınımı kaybediyorum,
Yaklaşan öğlen vakti, şu alkışlara bir bak
Hapishanede yemin etti, ya ben ya o diye
Ölümden korkmuyorum ama, terk edersen eğer, ben ne yaparım
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Evlendiğimizde bana söz vermiştin,
Beni bırakıp gitme sevgilim,
Çok üzülmeme rağmen Frank Miller’i öldürmeden buradan ayrılamam,
Bekle, bekle…
1952 yapımı filmin ölümsüz şarkısının sözleri bu şekilde, sözlerini Ned Washington’un yazdığı unutulmaz “Do Not Forsake Me” şarkısının bestesini Dimitri Tiomkin yapmış, şarkıyı da Tex Ritter okumuştu. Bir müzikal film dışında kullanılıp, müzik oscarı alan ilk şarkıdır. Bu şarkıyı dinleyerek başlıyoruz filme. Türkçe’de “Tam Öğle Vakti” anlamına gelen High Noon” 7 dalda Oscar adayı olmuş, bunlardan “En İyi Aktör”, “En iyi müzik”, “En iyi Orijinal Şarkı” ve “En iyi Kurgu” olarak dördünü kazanmıştır.
New Mexico’nun küçük bir kasabası olan Hadleyville’in şerifi olan Will Kane (G.Cooper), nişanlısı Amy (G.Kelly) ile evlenip, şeriflik görevini bırakmak üzereyken, daha önceden yakalayıp hapse attırdığı Frank Miller’in affedildiğini ve öğle treniyle kasabaya geleceğini öğrenir. Amacının kendisinden intikam almak olduğu ortadadır. Herkes ona hemen karınla birlikte git derler. Kane kaçmayı kendine yediremez ve karısının karşı çıkmasına rağmen geri döner, tekrar yıldızını takar. Yardımcısı Harvey (L.Bridges) kendinden sonra onu önermediği ve yeni bir şerif geleceğinden Kane’le tartışır ve istifa eder. Kasaba halkı Kane’in yardım çağrısına kayıtsız kalır ve ona yardıma yanaşmaz. Karısı dahi onu bırakmış ve gelecek trenle kasabadan ayrılmak üzeredir. İstasyonda Miller’in gelmesini bekleyen üç adamıyla birlikte hesaplaşmak için Kane tamamen yapayalnız kalır. Tren gelir, Miller silahını kuşanır ve dört adam Kane’i öldürmek için kasabaya doğru ilerlerler.
Bir intikam öyküsü, düşünmeden öldüren, gözü dönmüş kişiler ve onların karşısında sayıca fazla olsada korkup evine kapanan ve görevi kendilerini korumak olanı yapayalnız bırakan kasaba halkı. Son derece etkileyici anlatım, çok iyi oyunculuklar… Tehlike karşısında yapayalnız kalan adamın korkusu ve tedirginliği, kasabalıların bencilliği, insani duyguların son derece güzel resmedilişi. Kaçmak, korkaklık, cesaret, erkeklik, ihanet, doğruluk,günah gibi tüm dünyada geçerli konular üzerine izleyene yığınla sorular üreten bir yerde onuda çok iyi içine çeken bir film. Tüm kasabanın kaç dediği, ama kendine ve eşine karşı korkak ve kaçak bir erkek olarak yaşamayacağını bilen adamın onur savaşı. “Ben Kane’den daha iyiyim, güçlüyüm, gencim” diyen Şerif yardımcısı Harvey’e, Helen Ramirez’in (K.Jurado) “Erkek olmak için geniş omuzlardan çok daha fazlası gerekir, Harvey” sözü dikkat çekiyor. Filmin sonunda ki kasabalının evinden çıkarak koşarak Kane’in çevresine gelmeleri insanı isyan ettiriyor. Adeta Kane’le birlikte atıyoruz rozeti onların ayakları dibine. Bu sahne daha sonrada pekçok filmde tekrarlandı, en hatırlananı Clint Eastwood’un 1970 yapımı “Dirty Harry” nin son sahnesindeki yıldızını fırlatıp attığı sahne de bu filme bir göndermedir. Film, 1989 da Amerika Kongre Kütüphanesi’nin Ulusal Film Arşivinde muhafaza edilmesine karar verilmiştir. Film, Senatör McCarthy’nin o dönem Amerika’da başlattığı komünist “cadı avı” karşısında ülkedeki çoğunluğun takındığı sessiz ve korkmuş, yılmış tavrın şekil almış, canlandırılmış halidir. Film, çevrildiği dönem pek ilgi görmediği gibi yankıda uyandırmamıştı. Daha sonraları bilhassa Avrupalı sinema eleştirmenlerince filme yapılan ve onu yücelten yorumlar filme olan ilgiyi arttırdı. Bugün film western türünün başyapıtlarından biri sayılmaktadır. Gary Cooper’in da film çevrimi esnasında mide ülseri olmasının filmdeki bitkin ve yıkık görüntüsünü daha gerçekçi yansıtmasını sağladığı da söylenmekte.
Filmin öelliklerinden biride süresidir. Film 85 dakikadır, filmdeki olaylarda bu süre içinde anlatılan olaylardır. Sabah 10;40 ta başlar, 12;05 te biter, 85 dakikada…
John Wayne’nin film için “Şimdiye kadar seyrettiğim en Amerikan karşıtı film” dediği söylenir. Bu filmin tam karşıtı olarak Howard Hawks’la birlikte “Rio Bravo”yu yapmıştır. O filmde Wayne, kasabalıdan değil yardım istemek, yardım etmek isteyenleri reddediyordu.
Gregory Peck’in de önce kendisine teklif edilen bu rolü geri çevirmesinin en büyük hatası olduğunu söylediği de bilinir.
Bu sinema tarihinin unutulmaz başyapıtı, pek çok yerde tekrar tekrar karşımıza geliyor, izliyoruz ve devamlı da izleyeceğiz. Hiç unutulmayacak, sinema ve insanlık varolduğu sürece. Filmi duyup ta henüz izlemeyen varmı? bilemiyorum, varsa kaçırmasın. Bu filmi izlemedim diyeni sinemaseverden saymıyorlar. Kaçırılmayacak filmlerden…